Derler ki masalın dinleyeni, anlatanı, okuyanı olmayınca masal, Kaf Dağı’nın ardında uykuya dalarmış. Uykuya dalan masalı ise ancak ve ancak bir çocuk uyandırabilirmiş. Nasıl mı? Bir gün bir çocuk bu masalı okur ve anlatır ise… İşte şimdi biz de bunu yapabiliriz, binlerce yıl öncesinden anlatılagelen bu masalı Kaf Dağı’ndan, yaşadığımız dünyaya geri getirebiliriz. Haydi öyleyse başlayalım! Masal olur da masalın kahramanı olmaz mı? İşte karşında Ayağına Diken Batan Serçe. Masal dünyasının evvel zamanında yaşayan bir kuşun ayağına diken batmış. Kırda, çayırlarda, bayırlarda bu kuşun kapısını çaldığı bir ağaç ev, bir taş ev, bir de kerpiç ev olmuş. Bu evlerde yaşayan yaşlı ninelerin güzel kalbi ile dikenden lambaya; lambadan turşu kavanozuna, turşu kavanozundan ekşi mayalı ekmeğe giden masalsı bir yolculuk böylece başlamış… En sonunda ne mi olmuş, elbet iyilik kazanmış, güzellik çoğalmış, elden ele sevgi paylaşılmış!